Eller ve Bolluk

30-09-2020 14:23
Eller ve Bolluk
Yeryüzünün bereketine yönelik, elin merkezde yer aldığı dinsel
uygulamalar tarih öncesi çağlara kadar uzanmaktadır. Avcı- göçebe
yaşayışın hâkim olduğu Paleolitik Dönem’e ait ve dünya üzerinde neredeyse
her kıtada karşılaşılan el izleri hakkında pek çok yorum yapılmıştır. Bu yorumlardan bazıları el izlerinin av büyüsü, Şamanizm, bereket, erginlenme töreni gibi uygulamalarla ilişkili olduğu şeklindedir.
Fransa, İspanya gibi bazı Avrupa ülkelerine ait mağaralarda keşfedilen
el izlerinin doğurganlık ve bereketi simgeleyen diğer dişil unsurlarla birlikte (spiral, çalı, daire, burgaç, boynuz gibi) resmedilmesini ve aynı bölgelerde doğurganlık ve bolluk sembolü kutsal ana tanrıça heykelciklerinin çıkarılmasını göz önünde bulunduran görüşe göre, resmedilen eller; Ana Tanrıçanın yaşam enerjisini ve yaşam enerjisi içerisinde barındırdığı doğurganlık, bereket, şifa ve koruma işlevlerini belirten sembollerdir. El izlerine diğer doğurganlık ve bereket sembolleriyle birlikte tarıma dayalı Neolitik Dönem duvarlarında da rastlanıyor olması bu görüşü desteklemektedir.
Kazıma, boyama ve oyma şeklinde, kırmızı ve siyah renkte, tek başına
veya gruplar halinde bulunan el izlerinin mağaraların en kuytu, karanlık ve ulaşılamayacak yerlerine resmedilmiş olması mağara- ana rahmi ilişkisi yönüyle de açıklanmaya uygundur. Bir zamanlar mağaralarda gerçekleştirilen doğumların ve doğurganlık ayinlerinin de bulunduğunu söylemek el izlerinin kutsal kadın imajına bağlı bereket ve doğurganlık işlevine sahip olduğu görüşünü güçlendirmektedir(Ateş, 2014: 65). Öte yandan Türk kültüründe kadın ve çocukların koruyucusu Umay Ana’nın 1080 kutsal dişi ilah ve ana tanrıça döneminde ortaya çıkması, ana rahmi işlevine sahip mağarayla olan bağlantısı ve Kırgız geleneksel inanışında da görüldüğü üzere çocukların tedavisi sırasında "Benim elim değil, Umay Ana’nın eli” denmesi yeryüzü, bereket-doğurganlık ve el sembolü ilişkisi açısından önem arz etmektedir ve mağara- kadın ilişkisine de bir örnek teşkil etmektedir (Bayat, 2016).
Elin kutsallığının toprağın bereketini ve toprak-kadın özdeşliğine bağlı olarak ana tanrıçayı sembolize ettiği en önemli mekân, kuşkusuz, Neolitik Dönem Anadolu coğrafyasıdır. M.Ö. 10.000’lerde Buzul Çağı’nın son bulması ile ortaya çıkan Neolitik Çağ, tarıma dayalı ekonominin ve kültürün temellerinin atıldığı ve yerleşik hayatın başladığı bir dönemi ifade eder (Ponting, 2011: 39). Bu dönemde, günümüz Anadolu toplumunun temel özelliklerinin biçimlenmeye başladığı düşünülmektedir. 
IdeaSoft® | E-Ticaret paketleri ile hazırlanmıştır.